Çocukken...

23 Şubat 2008 Cumartesi 09:42 Gönderen Black'n Red 0 yorum
Öğlenin son sıcağında okulun yanındaki kum sahada topun peşinden koşturuyorum.Maç son anlarında berabere bitecek gibi görünüyor…Sahanın ortasında top bana geliyor.Hızla karşı kaleye doğru hamle yapıyorum.Adım attığımda yumuşak kum pof diye havaya kalkıp terli suratıma yapışıyor.Karşı takımdan sıra arkadaşım topu almak için önüme geliyor.Oysaki o biraz kilolu,koşarak geçiyorum yanından kolaylıkla.Kaleyi belirlemek için üst üste koyduğumuz taşları gördüm şimdi.Daha önde olan arkadaşım eliyle topu atmamı istediği yeri gösteriyor.Görmezlikten geliyorum onu.Dün düşüp kanayan sağ dizimin acısını hissediyorum bir an ama çok yaklaştım kaleye.Plastik topa sertçe vuruyorum.Top biraz yön değiştirir gibi oluyor ama…Evet işte gol oldu gol…


Maç bitiyor az sonrasında.Çok ama çok mutluyum kazandığımız için.Hemen çeşmeye koşuyorum ama biraz geç kaldığımdan bekliyorum.‘Uff hadi ya çabuk olun biraz çok yoruldum…’Dinlenmek için sahanın arkasındaki ağacın altında gölge bir yere oturuyorum.Maç hakkında konuşuyoruz arkadaşlarımla ama kaybedenler konuşmuyor nedense.Hava hala sıcak fakat bu sıra halinde yanımızdan geçen karıncaların umurunda değil galiba.Biraz önce büyük kırmızılı bir tanesi ayakkabıma çıktığı gibi indi.Hava da iyice karardı artık.Evlere dağılsak iyi olacak.Daha yeşil olan iğde ağaçlarının yanındaki patika yoldan geçiyoruz.Bazı arkadaşlarım dayanamayıp koparıyor birkaç tanesini.Ama tadı kötü,hemen tükürüyorlar.Işıklarda yandı,bu iyi.Bazı arkadaşlarım ayrılıyor burada.İçinden biri ‘bir dahaki maça görüşeceğiz’ diyor ama onu ‘hadi ya’ diye susturuyor diğeri.Kurbağaların daha yeni doğdukları yerin yanından geçiyoruz şimdi de.Bunlar kurbağa değil sanki balık gibi yüzüyorlar.Çok sulak ve ilerisi karanlık bir yer burası.Hızlı adımlarla kalan iki arkadaşımla kaçıyoruz buradan.Ve işte ilerde evlerimiz görüldü.

Burası çok aydınlık.Patika yol bittiği için çimlerden yürüyoruz..Tüm apartmanlar yan yana.Balkonlarda oturan yaşlı amcalar var.Bazısı okey oynuyor bazısı televizyon izliyor.Az ilerde teyzeler sohbet ediyorlar akşam çaylarıyla.Yürüdüğümüz yerde dokuz aylık oynayan küçük çocuklar var.Topu hep havaya kaldırmaya çalışıyorlar.Eve çok yaklaştım şimdi.Arkadaşlarımla vedalaşıyorum.‘Vay be ne maç oldu değil mi,yarın bir daha yaparız’ diyorum.Evin arkasındaki çardağa oturdum dinlenmek için.Bugün yıldızlar ne güzelmiş.Mahallenin kedilerinin seslerini duyuyorum.Eh o kadar alıştırırsan senden hep şefkat beklerler.Tabi bir de yemek…Evin zilini çalıp anneme artık yemek var mı diyorum.Şanslıyım çünkü annem aldığı balığın kafalarını bir poşete koymuş ve kedilere vermek için beni bekliyormuş.Hemen poşeti alıp kedilerin yanına koyuyorum.Siyah olan daha koymadan zıplıyor poşete,kokusunu aldı belli ki.Çardağa annemle bir süre oturup onları izliyoruz.‘Sarılı beyazlı koca bir balık kafası alıp uzaklaşıyor,bak’ diyor annem.Onları izlemek çok komik.Bir kaçının kafasını okşayıp eve giriyoruz.Annem ‘bak televizyondan duydum kedilerden virüs bulaşıyormuş,ellerini iki-üç kez yıka’ diyor.‘İstersen dolabın altında vim’de var’.Ellerimi yıkayıp geliyorum sofraya.Uff yemekler güzel bugün.Önce tarhana çorbası geliyor önüme.‘Çorba içersem balığın hepsini yiyemem ama’ dediğimde annem ‘hadi ekmeksiz yersin’ diyor.Yorgunluktan mı ne hem çorbayı hem de balığı götürüyorum güzelce.

Yemekten sonra televizyon odasına geçiyoruz.Annem daha bulaşıkları yıkayıp makineye diziyor.Babam hesap yapıyor yine masada.Birazdan meyve ve çekirdek geliyor.Televizyon başında zaman çabuk geçiyor.Yatma vakti gelmiş bile.Odam biraz soğuk gibi.Annem kışlık yorganı çıkarıyor dolaptan.Naftalin kokusuyla dalıyorum rüyalara…

Samsun Dönemi

09:34 Gönderen Black'n Red 0 yorum
Hmm evet bunu diğer yazılardan çook daha sonra yazıyorum,yaklaşık 5 ay sonra hem de.Şimdi diğer yazıları tekrar okudum da 'lan niye yazmışım bunları yahu' diye düşündürdü bana.Nasıl bir paylaşma isteği duyduysam artık Neyse güzel gitmiş bari karaliyim şurda da bişeyler namımız yürüsün da !

Hemm samsun çok güzeldir yeşille mavinin buluştuğu bir kent yani yarım asır kadar il gezmişliğim var bu kadar güzel yer görmedim.Karadeniz çok güzel be.Üniversite desen bir harika tercihlerinde bulunduracaklara tek diyeceğim imkan sınırsız burda.Tabi sınırsız dediysek gelip avrupadan 'şu yokmuş hani le' de denilebilir ama Türkiye için çok iyi.Tek eksiği diğer gezdiğim büyük denilen üniversitelerden 'ege,selçuk,anadolu' içinde alışveriş merkezinin olmaması uşağum.Alcaklarımızı çarşıdan hallederiz derseniz es geçmeyin derim benden demesi.Her şeyi geçtim sahile gidip denize vuran yakamozun ışığında oturup etrafı seyretmek bile başlı başına 'neden samsun' sorusuna cevaptır bence...


Geçen 5 aylık süreyi ilk aklıma gelen 5 kelimeyle anlatsam hemen şöööle sıralıyım
1- ufoo
2- makrube
3- simit center & rus pazarı
4- fm
5- wunderbar ;)

Kütahya Dönemi

09:09 Gönderen Black'n Red 0 yorum
Başlaması bir dert,bitmesi bir dert 5 yıl geçti burada.Bu yazıyı da şehrin ortasındaki vazonun 200 metre ilerisinde şu an ışığı yanan tek evden yazıyorum.Ha aşağıda gözlemeci açıkmış birde,olsun.Ya gözleme dedim de karnım açıktı,bir dakka..
Hmm Kütahya,evet.İlk günden başlayayım.Buraya geldikten sonra Niğde gibi 13,5 yıl yaşadığım ve son günleri rüya gibi geçen bir yerden gelip bu kadar sıkıntı çekeceğimi bilsem gelmezdim baştan - gitmeseydin madem demeyin,bazı şeyler sizin elinizde olmuyor -.Okulu ayrı,hocaları ayrı,arkadaşları ayrı,her şey bir başkaydı.Burada öyle ahım şahım güzel bir anı yok,belki vardır az olduğundan şu an atlamış olabilirim.Yapmak istediğim çoğu şeyi gerçekleştiremedim burada,olmadı.O kadar şaşalı bir vaziyette gelip burada sıradan biri olmak kötü oldu belki de.Zamanla ayak uydursam da sevmiyordum ortamı,tabi ortam diye bir şeyden bahsedilebilirse.Öyle bir şeker fabrikasından gelip harabe ve en küçük depremde bile sallanan,her yerden örümcek çıkan,hiç kendi yaşıtının olmadığı ve her yere uzak bir yere gelince ilginç oldu.Üstüne üstlük okulda iyi olmayınca daha ne olsun,dünya da verilmiş ceza bana.Sonra aa notlarda kötü gelmesin mi,nedeni ben değilim elbette,buraya kadar taktir verilmeye başlandığı 4.sınıftan beri alıyorum bu mereti.Çok da çalışıyordum ama olmuyordu.Sonradan bir yazılı sırasında arkama bir baktım,lan kopya çekiyor herkes.Hoca da en önde olduğumuzdan dolayı direk bize bakıyor.Notlar açıklanıyor ve notları tutup çalışmamın karşılığı olan not 45 alıyorum.Sonra arkada tabi sabaha kadar bu sınava çalışmış ve yazılı esnasında da çalışmalarına devam etmiş olanlar 80 alıyor…Hmm bak burda bir şey var şimdi,bu kadar da olmaz.O noktada kendinizi bir düşünün bakalım,bu kadar kötü bir durum olabilir mi hiç?Sen kalk o durumdayken gel burada bunları yaşa.Neyse o dönemler çok zordu gerçekten millet arkadaşlarını sınavda başarılı olayım diye seçiyordu ki bu şimdiye kadar tanıklık etmediğim bir şeydi.Bu böyle devam etti kötüydü.Sonradan yalvar yakar düzelttim notları ama başarı puanım düştü,üç küsurdu galiba.En çok sinir olduğum şey burada çalışanla çalışmayan aynı kefedeydi.Biri bana bu sınava girerken cevapları birinin yapıp önüne koyduğunu söyleyince de iyice coştum artık.Ben o şartlarda lise giriş sınavı kazanmak için debelenirken,burada sınavda kopya çekilip kazanılmış ve hala da devam edilip üni. sınavı için ek puancıklar almıştı.Daha ne diyeyim ki ben,neyse elbet vuruş sırası bize de gelecek,bu hayatta olmasa bile…

Okulda bölümleri seçtiğimiz zamanki sınıf güzeldi ama,en azından hem dersler kolaydı hem de artık alışmaya başlamıştım.Hem o fabrikadan kurtulup kendimize ev almıştık şehre yakındı ve çok güzeldi.Hala o evde yazıyorum bunları şimdi.İyi olarak hatırlamak istiyorum ileride burayı ama hep o lise1 dönem aklıma gelince yapamıyorum.Bu kadar haksızlık olamaz ki.Küçük bir örnek vereyim hemen,benim yazılı not ortalamam 82,bir arkadaşın 58.Hoca bize eğer bir konuyu tahtaya çıkıp anlatırsak bana 5 arkadaşa da 4 vereceğini söyledi.Bizde çalışıp anlattık.Ben hiç kağıda bile bakmadan anlatmıştım ve kredisi en yüksek olan bu dersten 5 alırım diye mutluydum,çünkü söz vermişti anlatırsak notları yükseltecek diye.Ama karne günü bir baktık,benimki 4 arkadaşta 4 almış.Bana 82’den 3 puan daha verip 5 vermemiş ama arkadaşa 58’den 12 puan verip 4 vermiş,bak sen şu işe...Sonra başka bir zamanda yarın seni sözlü yapacağım şurayı ezberle diyen hoca öbür gün beni tüm gece çalışmama rağmen kaldırmaması da çok acayipti.Hayır bir yerde 2 saatlik uykuyu anlarım,tüm gece çalışıp bunun karşılığını alamamayı da anlarım da - ki çok oldu öyle - …O gece annem de bana yardımcı olmak için pasta börek yapıp benim anlattığım konuyu kitaptan takip etmişti.Sabah o hevesle ve otobüste ayakta elimde çıkardığım özetle gittim.Teneffüslerde ve ders başlayıncaya kadar tekrar ettim.Ve hoca listeden numara seçip kaldırdı birkaç kişiyi.Sonra da zil çaldı.Benim her kişi seçmeden önce elimi kaldırıp - hocam beni kaldırın lütfen - demelerim aklımda kaldı,kötü bir zamandı o zil sesi .Hocaya – öğretmenler odasında anlatayım bari bir dinleyin hocam – dediğimde sen öbür parçaya çalışırsın yarına demesi ise başlı başına o coğrafyadan nefret etmeme sebep olabilir.Anlatılan bu parçalarda öyle kısa olmaz,tüm kelimelerin anlamlarını falan çıkarmak gerekir ve tahtada anlatmak gerekir işte.Sen söz verdiğin halde kaldırmadın ki ben niye başka parça ezberleyecekmişim,sonra kalkmadım çünkü uyudum eve gidince ve sözlüye yazılı ortalamasını verdi bu zihniyet.Sırf komedi aslında ya ama o zaman pek gülememiştim bunlara,şimdi de gülmüyorum ya.Satırı bitirirken İsmail yk’dan ‘Allah belanı versin’ şarkı çalıyordu...

Dershaneler de ayrı bir şekil burada.Deneme sınavında kaydolduğun sınıfın kapısında ismin olmaz,sonra hocalar seni başka bir sınıfa koyar.Sınavı bitirip çıkarsın ve sonuçlar açıklandığında ismin listede yoktur,çünkü senin sınavın yok olmuştur.Sonra aynı sınavı sana bir daha yapmaya kalkarlar,hayır sınavın üstünde ödüllü yazmaktadır ama ödüller çoktan dağıtılmıştır,bir daha girmeye ne gerek vardır.Aman bu olayı başkasına anlatma diye sana ikramlarda bulunulur,yemezler.Bir diğer dershanede hoca ‘p.tesi öğlen gelin,konuyu anlatayım’ der,okuldan kaçıp gidersin ama hoca yoktur.Aratırsın ama hoca akşam geleyim der -çünkü derece gruplarıyla ilgilenmektedir o vakit- ,o zaman okuldan niye kaçıttırılınmıştır - o ne kelime be .Akşam gidince de dershane kapanır 1 saatte ne anlatılırsa artık olur,biter.Başka bir dershane de hoca sürekli vaat verir işte ‘ben hep kazandırdım,kazandıramadığım öğrenci yok,yeter ki benim dediklerimi yapın vs.’.Ama sonradan hiçbir şey yapmaz,istenen yer ve bölümleri kazandıramaz,çözeceğim denen testleri çözdürür sonra cevap anahtarını vermez,öğrencileri kayırır,derslere bile gelmez.Ama sonra ek puanıyla giren veya düz liseden tüm soruları yapanları göstererek ‘benim sayemde kazandılar’ demeyi ihmal etmez.Öğrencilerin hepside bilir bunu,laf ne zaman açılsa bu laf iyi bitmez ama hocayla karşılaşınca durum değişir,canım cicim olur yine,peh...

Kütahya belkide en güzel şöyle özetlenebilir;tek caddesi olan cumhuriyet caddesi'nin girişine kuşlar tarafından cephe kurulmuş şehirdir. caddenin vazo tarafındaki girişinde bulunan ağaç yaklaşık 3 - 4 bin kişilik türünü belirleyemediğim kuş ordusu tarafından işgal edilmiş, genç - yaşlı, erkek - kadın demeden tüm kütahya halkının kafasına aralıksız sıçılmaktadır. kaldırımlar ve asfalt bu güçlü kimyasal silahın yarattığı tahribat sonucu kullanılmaz hale gelmiş, cephenin tam altında bulunan türkiye iş bankası'na ait bankamatik ise erimeye yüz tutmuştur.halk korku ve tedirginlik içinde düşman askerlerinin biricik caddelerinden çekilmesini beklerken, yetkililer de elleri kolları bağlı olmasının verdiği acziyet ile kendilerinden sayıca fazla olan düşmana karşı koyma çabası içindedir. eğer işgal bir süre daha devam ederse gezecek tek caddeleri ellerinden alınan kütahyalıların bunalıma girip toplu intiharlara kalkışmalarından korkulmaktadır..

Niğde Dönemi

08:54 Gönderen Black'n Red 0 yorum
İşte en sevdiğim bölüm başlıyor .Her şey burada oldu işte,her şeyin ilki.İlk futbol maçım,ilk internet sayfasını açışım,ilk dondurma yiyişim -akabinde yere düşürmem- ,ilk gerçek arkadaşlarım,ilk kavgam,ilk kayboluşum,ilk bulunuşum … bu liste uzar gider.İşte o yüzden en sevdiğim yer Niğde… Nerden başlasam,bilmiyorum.Anlatılabilecek o kadar çok şey var ki. Şöyle başlayayım bari.Şeker’de evimiz bahçeli ve baya güzeldi.Şimdiki gibi önünden arabaların geçtiği ve bu yüzden tek eğlencesi tv,ps veya internet olan çocuklardan çok ama çok şanslıydım.Çünkü her taraf çim,koşulacak,eğlenecek,yapılacak çok şey vardı.Tabi bunları tek başıma yapamazdım.Yaklaşık 16 blok ve 96 ailenin olduğu yerde çocuk da vardı sürüsüne.Şöyle bir düşününce aynı okula git,sonra gel aynı apartmanda otur,her anın birlikte geçsin;hafta sonları,akşamları,sabahları ve yapılacak bu kadar aktivite olsun.Daha ne isteyebilirdim ki… Kumun içinde sıcakta atletle yapılan mahalle maçları,geceleri bisiklet farlarını yakarak yaptığımız seyahat oyunu,gazoz kapaklarından oynadığımız oyun –ki bi koli hala durur- ,neredeyse her gün okey ve bilardo,fabrikanın altından geçen kalorifer borularında elimizde meşaleyle ordan oraya gittiğimiz zamanlar,15-20 kişiyle oynadığımız half-life ve daha niceleri.her şey rayına oturunca daha bir güzeldi.Berberim bile 10 yıllıktı,gidene kadar hiç değiştirmedim.Aynı market,aynı otobüs,aynı yerler,aynı yüzler…Bir süre sonra sıkıldığımı hissetmiştim.Aslında ayrılınca bu kadar özleyeceğimi bilsem neden ayrılayım,da nerden bileceksin.Anlatmakta ne kadar başarılı oldum bilemiyorum.Zaten anlatmakla da olmuyor.Bunun için 2 yıl önce tekrar gittik Niğde’ye.Çok değişmiş gerçekten. Ama maalesef iyi yönde değil fabrika için.Zaten özelleşince birçok tanıdık gitmiş,emekli olmuş babaları.Her tarafta köpekler vardı,ne eski kantin kalmıştı ne de eski okul.Hepsi harabe olmuştu geçen 3 yılda.Berber desen yaşlanmıştı artık ve işi devretmişti.Yani her şey değişmişti.Üzüldüm tabi ama o yolda yürürken eski arkadaşlarını görmek,eski gezdiğimiz yerlerde gezmek,eski anıları anmak mükemmeldi.3 gün sürdü ama bana çok iyi gelmişti bu gezi.
Anladım ki her şeyin bir zamanı var,sen istesen de istemesen de o geliyor ve alıştığın şeyleri belki zorla da olsa bırakmak zorunda kalıyorsun ama bu senin iyiliğin için,inandığın ve hayırlısı böyle olduğu için.Gerisi hep yalan…

Ağrı Dönemi

08:49 Gönderen Black'n Red 0 yorum

Bu iklimlerde en yüksek rakımlı yer olan Ağrı’da -anlatılanlara ve nüfus kağıdında yazılanlara bakılırsa- 87 yılının baya karlı bir ocak gecesi dünyaya gelmişim. Hem de o kadar çok kar varmış ki, bizimkiler hastanenin yolunu bulana kadar ben doğup kardan adam bile yapmışım havucuyla birlikte.

Ağrı hakkında resimler ve anlatılanlar haricinde hiçbir şey hatırlamıyorum. Resimler doğduğum yılki 19 mayıs, 29 ekim törenlerinde belediye önünde çekilmiş resimlerim. Ha bir de toprakla oynarken var, çok mutlu görünüyorum fotoğraflarda. Anlatılanlar ise o zaman Ağrı’nın ve fabrikanın ortamının çok iyi olduğu yönünde. Orada tanışılan komşularla da sonraları baya muhabbet olmuştur. Hatta sonraları bazen ‘vay hemşerim’ diye gelenler bile oldu, ben tanımıyorum ama.


Ağrı dışında bulunduğum zamanlar ‘nerelisin’ sorusuna cevap vermekte güçlük çekmişimdir hep. Ağrılıyım deyince ‘neden orda doğdun, ne işin vardı’ diye yapıştırıyorlar soruyu. Bir farklı geliyor sanki. Neyse düzgünce anlatırsın işte babamın işi dolayısıyla falan diye bu sefer ya kendi gitmiştir oralara ya da bir tanıdığı vardır, ondan açar sözü. Ama soruyu aile eşrafının olduğu yeri cevaplayarak söylesen hemen sıyrılıyorsun aslında, denedim bunu da, ya öyle mi deyip gidiyorlar. Öbür türlü sadece ‘nerelisin’ sorusuyla kurtulmak neredeyse imkansız.

Özellikle sınıf içinde bahsi geçti mi bittin artık. Herkesin sırayla ismini, cismini ve cinsini söylediği tanışma diyalogları vardır ya okulun ilk günleri. Senden önceki 20 kişi doğum yerine o an okulu sınırlarının içine alan ilin adını telaffuz ettikten sonra sıra sana gelir. Eğer onlardan başka bir şey dersen bile sınıfta herkesin gözü bir an sana bakar,söylediğin il 2 saat uzaklıkta olsa bile, farklısın ya. Yanında oturan arkadaşın bile sanki ona doğum yerini söylemediğin için ihanet etmişsin gibi bakar. Hoca ise yukarıda yazdığım sorulara devam eder,sonra sıra senden geçer. Ama teneffüs zili çalınca o an kendini uzaylı gibi hissedersin, bir garip olmuşsundur. Sonra biri ordan ‘olm hadi maçı kaçırcaz koş sahaya’ der ve biter her şey, daha doğrusu yeni başlar…



Sadece 1 yaşıma kadar durduğum Ağrı’da doğmuş olmaktan son derece mutluyum bu sorulara rağmen. İnşallah ömrüm ve zamanım olurda emeklerken ayrıldığım yere bu sefer ayaklarımın üstünde gidebilirim...